25 Eylül 2011 Pazar

Unutma Beni


Çok eski zamanlarda, Avusturya prensesi ve sevgilisi olan şovalye biraz olsun başbaşa kalabilmek umudu ile kırlarda dolaşırlarmış. İkiside aşklarının büyüklüğünden ve sevgilerinin yüceliğinden bahsederlermiş. Şovalyenin prenses için yapmayacağı şey yokmuş. Ne isterse her isteğini bir emir kabul eder ve hemen yerine getirmek istermiş.

Yine günlerden bir gün, iki aşık kırlarda geziye çıkmışlar. Bir yandan gelecek günlerle ilgili hayaller kuruyor bir yandan da yaşadıkları dünyanın güzelliklerinden bahsediyorlarmış. Yüksekçe bir tepede oturup konuşurlarken prensesin gözüne aşağıda akıp giden Tuna nehri kıyılarındaki minik mavi kır çiçekleri gözüne ilişmiş.

"Ne kadar güzel çiçekler" diyerek şovalyeye dönmüş. Şovalye prensesi için o kır çiçeklerinden toplamak üzere hemen ayaklanmış. Tabii o zamanlar şovalyelerin ağır zırhları olduğundan ne kadar hızlı hareket etmek istese de bu zırh şovalyenin hareket kaabiliyetini engelliyor ve hızını düşürüyormuş.

Tepeden aşağıya doğru inen şovalye sevgilisi için kır çiçekleri toplayacağından dolayı çok mutluymuş. Yukardan şovalyeyi izleyen prenses ise o çok beğendiği kır çiçeklerine kavuşmayı heyecanla beklerken bir yandan da ne kadar şanslı olduğunu düşünüyormuş. Nehrin sığ bir yerini bularak kayalara basıp karşı kıyıya geçen şovalye prensese dönüp eliyle bir öpücük gönderip bir de reverans yaparak dönüp çiçekleri toplamaya başlamış. Bu çiçekler gerçekten de çok hoş görünümlü ortaları beyaz kenarları mavi olan minik minik çiçeklermiş.

Kır çiçeklerinden bir demet kadar toplayan şovalye aynı geldiği yoldan geri dönmeye başlamış. Kayaların üstünden ustalıka ve çevik hareketlerle atlayan şovalyenin birden bir kayaya gelince ayağı kaymış ve Tuna nehrinin akan sularına düşmüş. Üstündeki zırhların ağırlığından her geçen saniye dibe doğru gittiğini hisseden şovalye elindeki bir demet kır çiçeklerini hızla savurmuş ve çok sevdiği prensesine var gücü ile bağırmış;

"UNUTMA BENİ, UNUTMA ÇİÇEKLERİ..." diyerek dibe doğru batmış.

27 Haziran 2011 Pazartesi

Yüreğine Sor


Yarim basma çamura
Bulurlar izimizi
Karışalım dumana
Yitti sansınlar bizi
Çare aradım, baktım
Dört kitaba, yazana
Ateşte serin gelirmiş
Sevdalıktan yanana

19 Haziran 2011 Pazar

Var mı Aşktan Öte?


Düşelim cennetten yeryüzü oyununa
Kanalım sarhoşken şu aşkın yalanına
Gireceksek girelim gel kız günaha
Öleceksek ölelim şimdi şuracıkta

Yağmura, buluta, yıldıza, aya, kara toprağa, düşen yaprağa sor
Var mı aşktan öte?
Nemli saçlarına nefes nefesine şu çırılçıplak kıvrılan beline sor
Var mı aşktan öte varsa sen söyle..

8 Mayıs 2011 Pazar

Mogu ile Batista


Boyun eğmez de kadere
Açılırsam denizlere sen olmadan,
Yalnızlık tek sevgilim olacağa benzer ışıksız geleceğimde
Ama yine de gel kollarıma
Ödülü ol bu yorgun denizcinin
Sarhoş et varlığınla!
Aganta burina burinata